ÖMER ALTIN

KORKUYORUZ …. KORKMUYORUZ…..KORKMALIYIZ !!!

12 Nisan 2015 Pazar 20:07

Bir çoğumuz Anadolu’nun Eğitimsiz, Yoksul ama örfi olarak ta olsa dindar sayılabilecek, ailelerinden birinin ferdi olarak köylerde doğarak, okul hayatına oradan başlayarak hayatımızı ilmik ilmik dokuyarak bu noktalara geldik. Bir kısmımız daha şanslı sayılmakla beraber bir kasabanın, şehrin mütedeyyin bir memur, işçi, yada küçük bir esnaf çocuğu olarak hayata başlamış ,Ülkenin içinden geçtiği durumdan ders çıkaran babalarımız tarafından camiyle, cemaatle tanıştırılmış, bir kısmımızda dindar nesil olsunlar diye İmam-Hatip –Liselerine gönderilmişiz.

Dinin değer gördüğü; dindarın değer görmekten ziyade itilip kakıldığı bir takım dönem ve süreçlerden geçerek bu günlere geldik. Bir çoğumuz siyasal İslam’ın arka bahçeleri olan okullarda yetişmenin verdiği avantajla, siyasete olan ilgimiz hep diri kaldı. Aldığımız dini terbiye, yönlendirildiğimiz hedefler kazanılabilir hedefler olmakla beraber bir çoğumuza göre ütopik idi. Tek başına iktidar, Bizden başbakan, Bizden cumhurbaşkanı hayalleri rüyalarımızı süslese de sonunda varmak istediğimiz hedef sadece o makamları ve ona bağlı olan devletin diğer alt makamlarını temsil etmek değildi. Zira biz En’am 162 “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” Gibi bir hayat tarzını benimsemiş. Dünyayı yine En’am 32 “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?" Ayeti mucibince fani makamlara aldanarak hedeften sapacak bir nesil olmayacaktık.

Peki ne oldu öncesinde Belediyeler sonraları Refah-Yol hükümeti ile tanıştığımız iktidar nimetleri bizim gözlerimizi kamaştırdı, beklentilerimizi değiştirdi. Allah bize merhamet göstererek bizi 28 şubat ile sınadı. Zira bizim inancımıza göre hayır gördüğümüzde şer, şer gördüğümüzde hayır olabilirdi. Hayır ve şer Allah'tan idi. 28 Şubatta başörtülü okuyup okumamakla, yada dindar mütedeyyin kamu çalışanlarının bu haliyle kamuda ayakta kalıp kalamamakla sınanması, Esnafın yeşil sermaye olarak etiketlenip kamu baskısı ile sınanmasıyla imtihan edildik. Kimimiz başörtüsünü füruat görerek zincirin ilk kırılan halkalarını oluşturduk, Kimimiz bıyıkları kazıyarak hatta keçi sakallar bırakarak kendimizin bile inanmadığı takiyye(!) metodunu denedik. Kimimiz rızkın kefili Allah iken eşlerimizin kızlarımızın başlarını açtırarak ilk hizaya girenlerden olduk. Kimimiz zoru tercih ettik okullar sizin olsun, maaşlarınızda sizin olsun devletinizde sizin olsun dedik direndik bedel ödedik. Sonra Allah rahmetini tekrar gösterdi Ak parti iktidarı ile baskı dönemi bitti, feraha kavuştuk.
Geçen 12 yılda artık devletin her kurum ve kademesin de dindar, mütedeyyin, başörtülü, alnı secdeli insanlar görünmeye başladı, Eskisi gibi dini yönü zayıf olan, yada dini tercihini laik ,liberal çizgide sürdürenler bile dine ve dindara düşman değillerdi.

Bu zafer miydi elbette ki önemli bir kazanımdı ama zafer değildi. Allah kulunu yeryüzünü imara değil ıslaha görevlendirmişti. Elbette ki geçmişte eksik kalan insan menfaatlerine uygun yollar, okullar, hastanenler, köprüler, yaşam alanlarının imar edilmesi çok önemli idi. Bu yatırımları öncesinde tamamlayan batı medeniyetleri ABD,AB ülkelerinde olduğu gibi, Yada körfez ülkeleri Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn vb. ülkeler bizim bir yönüyle ulaşmak istediğimiz hedeflerdi. İmar hizmetlerini tamamlamış, inancından ve giyiminden dolayı farklılaştırılmayan bir medeniyet inşa etmek istesekte asıl hedef Kuran ve sünnet çerçevesinde yaşam çerçevesi hududullah ve sünnetullaha ile çizilmiş bir toplum inşa etme arzumuz vardı.

Dünyevileştik dünyanın zevk ve şatafatı bizi aldattı, Tercihlerimizi değiştirdik, Artık yaşamımız ile bilincimiz altında yatan eski inançlarımız arasında sıkışıp kaldık. Nesli ve ekini (dünyalık kazanma yolları) ifsat ettik, beş bin liralık evdeki koltuğumuzla beş bin liralık plazma televizyonumuzdan beş bin liralık koltuğa oturmuş, Cübbeli Hoca'dan hasırda yatan peygameberi, Ömer Döngeloğlu'ndan kefeni eksik kalan Mekke'nin en yakışıklı ve varlıklı genci Musab Bin umeyr'i ve Nihat Hatipoğlu'ndan çeyizsiz gelin giden Hz. Fatıma'yı dinleyerek duygulanıyor ağlıyoruz. Sonrasında iki bin TL'lik cep telefonumuzla Suriye yazıp 3072 ye bir sms gönderiyor ferahlıyoruz. Sabah olduğunda evdeki giyinmeyen eski kıyafetlerin yanına 50-100 TL'lik bir kumanya paketi ile iki yüzbin TL'lik arabamızla bir fakire götürüp huzura kavuşuyoruz. Devlet makamını temsil edenlerimiz beytül malın hazinelerini Allah için(!) bizden olan, bizim olan arkadaşlarımıza kardeşlerimize peşkeş çekiyoruz. Artık çocuklarımızın tesettürü, imam hatipli olup olmamaları, eş tercihleri ,düğün tercihleri, kazanç yolu tercihi hiç önemli değildi hedefe varmış herşey bizim, herkes bizden olmuştu. Artık hiçbir eleştiriye tahammül edemez olduk. Bizi eleştiren herkes düşman, karşı taraftan siyonizmin adamı oluyordu.

Sahi kaçımız haftada üç öğün çocuklarımızla yemek yiyor, kaçımız çocuklarımızla haftada kaç vakti cemaatle namaz kılıyoruz. Allah yoklukla ıslah eder varlıkla helak eder. Şimdi akıllılarınız(!) bu istediklerini yapmada seni engelleyen ne var diye sorsun?

Aynı yaşam alanlarını aynı sosyal hayatı paylaşan asgari ücretli eş ve çocukları ile asgari ücretin on katına sahip insanların eş ve çocuklarının birlikte yaşadığı sosyal çevrede mütedeyyinlik adına nefsi emmarelerini ezip “Benimde olsun, benim niye yok” u mezara gömmüş nefsi mutmainneye ulaşmış bir nesli inşa etme gücü ve cesareti olanlar bize yardım etsinler. Bize rehber olan Hz. Peygamberin ve ashabının, İmamı Azam'ların, Said Nursi'lerin, Zahit Kotku'ların, Süleyman Hilmi Tunahan'ların yaşamları benzeşirken; Şimdi, bizden olan devlet ve hükümet başkanlarının, tarikat ve cemaat liderlerinin, topluma yön vermeye çalışan kanaat önderlerinin yaşam standartları ve tarzları ne öncekilere uyuyor; nede bizimkilere. Takva artık servet ve makamda olmuş.

Peki bu kutlu doğumda peygamber gelse "Bize gösterdiğin yol bu ey Resul, buyur tarikatımızın, cemaatimizin, partimizin başına geç." diyebilir miyiz. Evimizi, işyerimizi ,gündelik hayatımızı sıkılmadan onunla paylaşabilir miyiz.

Evet artık kazandıklarımızı kaybetmekten KORKUYORUZ, Ahireti kaybetmekten KORKMUYORUZ. Zamanın tükenmek olduğundan KORKMALIYIZ…

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #