M.VEYSİ TUNÇ veysi_tunc@hotmail.com

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ ( ! )

06 Ocak 2019 Pazar 18:31

Tevrat’ta kadının alenen aşağılamasına niçin karşı çıkılmıyor? 
Kadınların MASON olamaması cinsiyetler arasındaki eşitsizlik örneği değil midir? 

Kadınların reklam, film, müzik ve moda sektöründe cinsel obje olarak kullanılmasına neden gerekli ve yeterli tepki gösterilmiyor? 

Sanayi sektöründe kadının ucuz işgücü olarak kullanmasına hangi sebeplerle karşı çıkılmıyor?
Kadının özgürlüğü ile ilgili araştırmaları, küresel şirketlerin finanse etmesi ve desteklemesi gerçekliği neden sorgulanmıyor?
Dünyada 5 milyon aşırı müstehcen siteyi kimlerin, hangi gerekçelerle özgür (!) bıraktığı ile ilgili neden bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmıyor?

Özellikle kadın hakları alanında çalışan veya toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan sivil toplum kuruluşlarının bu meselelerin çözümüne yönelik bir gayeleri veya gayretleri yok.
Çünkü seküler salgın, feminist savrulma ve ahlaki yozlaşma ulusal ve uluslararası örgütlü kurum ve kuruluşlar üzerinden faaliyetlerini meşrulaştırıp maksatlarına ulaşma adına nesli ve nefsi ifsat etmeye çalışıyorlar.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) de bir nevi aileyi dağıtma ve fıtratı değiştirme projesidir.

Genel olarak toplumsal cinsiyet eşitliği, farklı cinsiyetlere ve cinsel yönelimlere sahip bireylerin eşit haklara sahip olması ve farklılıklarını özgürce yaşayabilmeleri anlamına gelmektedir. Cinsiyet eşitsizliğinin kaynağı olarak da dini görürler.

Erkeksi kadınlar, kadınsı erkekler ve daha karmakarışık sapkınlıklar…

Şu hakikati bir daha hatırlayalım: Kadın kadındır, erkek erkektir.

Birbirinin eşiti değil, tamamlayıcısıdır.

Birbirlerinin rakibi değil, refikidirler.

Birbirlerinin hasmı değil, hısımıdırlar.

Kadının değerini düşüren, kadını erkeğin egemenliği altına alan, narin ve naif olan kadının ticari bir meta olarak kullanılmasına yol açan eşitlik söylemi üzerinden değil, adalet kavramı üzerinden meseleye yaklaşılmalıdır..

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarının en önemli kazanımı CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi) Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesidir.

Cedaw Sözleşmesini 1985 yılında kabul ettik, buna bağlı olarak 2002 yılında Medeni Kanunda, 2005 yılında Ceza Kanununda ve 4320 sayılı Ailenin Korunması Kanununda çok önemli değişiklikler yaptık. Neden?

Ayrıca İstanbul Sözleşmesini de 2011’de onayladık.  Hatta sözleşmeyi parlamentosunda onaylayan ilk ülkeyiz. Neden? 

İstanbul Sözleşmesinin dördüncü maddesi “cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği” ifadeleri, her türlü sapkınlığı meşrulaştıran bir bakış açısına zemin hazırlamaktadır.

Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğinde ileri bir noktada olduğu iddia edilen ülkelerle ilgili şu verileri paylaşalım:

Avrupa kadın cinayetlerinin en fazla işlendiği ikinci kıtadır.

Avrupa'da kadın cinayetleri oranı (%28) Türkiye'den ve dünya ortalamasından 7 puan daha fazladır. Avrupa, cinayetten dolayı hüküm giyen kadın oranında da birinci sıradadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde ilk sırada olan İzlanda, tecavüz oranları verilen 50 ülke arasında kadınların en fazla tecavüze uğradığı dördüncü ülke; toplumsal cinsiyet eşitliğinde akla gelecek ikinci ülke olan Finlandiya ise yedinci sırada yer almaktadır.

ABD’de her 15 saniyede bir, bir kadın öldürülüyor ya da fiziksel saldırıya maruz kalıyor. Yine ABD Adalet Bakanlığı’nın bildirdiğine göre her 90 saniyede bir, bir kadın tacize uğruyor.

İsveç’te bir yıl içinde kadınlara karşı işlenmiş 27 bin şiddet vakası kayıtlara geçmiştir. İsveç’te yaklaşık her iki kadından birinin erkekler tarafından şiddete maruz kaldığı bildirilmektedir.

Uluslararası Af Örgütü’nün bildirdiğine göre sadece Fransa’da her yıl 25 bin kadın tecavüze uğruyor.

Söz konusu kadın olduğunda kendi problemlerini çözemeyen ve çözüm yolu ve yöntemi da tamamen yanlış olan bir anlayışı, ülkemizde uygulamak ne kadar mantıklıdır?

Bu sapık ve sapkın anlayışı hukukla korumak ve eğitim sistemine yerleştirmek, bu milletin genleri ve genetiğiyle oynanmaktır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği –adına değil yürüttüğü faaliyetlere odaklanılmalı-

dini ve manevi yapıyı temelden sarsma, aile kurumunu işlevsiz kılma, örgütlü ve güçlü sapkın bir yapı oluşturma, eğitimi eritime çevirme projesinden başka bir şey değildir.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #